Utanılası bir CHP…

Bugün yada dün veya önceki gün, birileri 55 milyon dolara uzaya gitmiş… Ne için gitmiş? Turistik. AKP yetmezmiş gibi bununla övünen gurur falan duyanlar türedi. CHP Gençlik Kolları Genel Merkezinden bir çok partili isim tebrik etti, yaşadığı sözde gururu falan paylaştı.

CHP Genel Merkezinin resmi hesaplarında böyle bir paylaşım görmedim. Umarım görmem. Ama yinede ilgili isimler ve Gençlik Kolları Merkez Yönetim Kurulundan utanıyorum. Peki genel merkez de paylaşsa ne olurdu? Muhtemelen kimsenin sesi çıkmazdı ama ben ve benim gibi üç beş kişi istifa ederdi.

“Ya sende her boka istifa kartını oynuyorsun” diyebilirsiniz. Evet, elimde bu var. Elimde bir istifa kartı bir şerefim, onurum var. Benim ülkemin vatandaşı, emeklisi ölüm sınırının altında gelirle geçinmeye çalışırken, adliye koridorları icra dosyalarıyla doluyken, kim olduğu umurumda değil. Bu borçlu vatandaşların vergisiyle hiç bir çalışma yapmayacak olan, sadece turist olarak uzaya giden birinin masrafının karşılanmasına sessiz kalamam.

Partimin AKP saflarına geçtiğine emin olmam halinde istifamı eder, onurumu alır, özrümü diler giderim. Bu halkı düşünen kimsenin çanak tutmaması gereken bir olaya aklımıza gelmeyecek isimler tebrikler yağdırıyor. YAHU KENDİNİZE GELİN! ADAMI UZAYA GÖNDEREN BİLE BİZ DEĞİLİZ!

Parasını bastıran gidiyor zaten. Neyi tebrik ediyosunuz? Türkiye roket mi yapmış? Araştırma yapmaya mı gitmiş? NEYİ TEBRİK EDİYORSUNUZ?

Ülkemde güvenli liman kalmamış…

Yazıklar olsun…

Vay be…

Bugün göz çevremdeki kırışıklıkları fark ettim. Yaşlanıyorum galiba. Vay be…

Aslında fark etmemeyi tercih ederdim. Hayır, hayır. Yaşlanmaktan korktuğum için değil. Daha çok, bunu hayat arkadaşımın fark etmesini isterdim. Vay be…

Sahi noldu o iş? Dediniz dimi… Sanırım yalnız öleceğim. Tek dileğim Türkiyede ölmemek artık. Gideceğimiz yer cehennemken, hiç değilse ölümümüz cehennemde olmasın. Vay be…

Size bi tavsiye verim. Belki çok klişe ama elinizdeki doğru kişiyse, onu kaybetmeden önce fark edin. Onu geri dönülmez bi şekilde kaybettiğinizde, size ömür boyu taşıyacağınız bi pişmanlık, bi acı, ağır bi yük armağanıyla gidiyor… Vay be…

Yaş 30. Kaldı 20. Vay be…

Vay be…..

Bana bak Muharrem…

2018 cumburbaşkanlığı seçiminde ve öncesinde gece-gündüz demeden her yerde senin pankartlarını astık, senin manifestolarını dağıttık. AKP tarafından yönetilen bir ilçede olduğumuzdan defalarca kez zabıtalarla birbirimize girdik, göz altına alınan arkadaşlarımız oldu. Ve bu arkadaşlarımız serbest kalır kalmaz aynı gün yeniden çalışmaya devam etti. Bunların hepsi gönüllüydü, hepsi hiç bir zorlama olmadan senin için çalıştı. Hatta senin seçim afişlerin hala da evimde durur. Onları çöpe atmak isteyen ilçe başkanlığıma rağmen, seçim günü ortadan kaybolup ertesi gün “adam kazandı” demene rağmen…

Bırak şimdi CHP veri sunmadı şu oldu bu oldu… SEN OYLAR SAYILIRKEN ORTADAN KAYBOLDUN. Niye çıkmadın ortaya? CHP’ye kıyamadım diyorsun. Kim seni yüz üstü bıraktıysa aynı şekilde sen de ona kıyacaksın. Ben de bunu artık anlıyorum. Sen beni, bizi yüzüstü bıraktın. Elinde veri olsun olmasın YSK denen kuruma avukatları yığacak tutanakları inceletecektin. Sen o gün çıkıp imkanı olan gelsin deseydin herkes gelirdi.

Diyelim ki haklısın. Bu CHPnin hatası. O zaman bunları söyleseydin bir şansın olabilirdi. O zaman aktroller bile sana inanırdı. Artık kimse inanmıyor. En iyimser anketlerde oy oranın %7 bandında. Evet bu küçümsenecek bir sayı değil ama adaylığın sadece seçimin ikinci tura kalmasını ve Erdoğanın planının işlemesini sağlayacak.

Gerçekten bu ülkede demokrasi istiyorsan, gerçekten adalet istiyorsan Erdoğanın karşısındki en güçlü adaya destek ver. Ben senin adaylığın için imza vermiyorum. Bu seçimde çekil, sana söz sonraki her seçimde o ilçe seçim kurullarına gidip adaylığın için imza vereceğim. Hatta oy bile verebilirim. Bu yüzden artık kendine gel, 2018de partini düşündüğün gibi, 2018 öncesinde milletini düşündüğün gibi bu seferde milletini düşün. ADAY OLMA.

Yalnızlığın evreleri

Uzun zaman olmuş… Koşturmaktan neredeyse bir yıl yazmamışım. İnzivaya ihtiyacım varken yine koşturdum. Arada bir beynimle kavga ediyoruz, çekip gidiyor çok yorulduğunu bahane edip. Ben zorladıkça o daha çok kaçıyor.

Tam şu an deprem oldu, beyin yorgunluğundan bahsederken deprem olunca Ahmet KAYA’nın şarkısı geldi aklıma. “Depremler oluyor beynimde. Dışarıda siren sesi var. Her yanımda susmuş insanlar, susmuş. İçimde ölen biri var.”

Ben de deprem beynimde sandım ama bu sefer değilmiş. Arada oluyor ama bu gerçekti. Her neyse… Yazmadığımdan bu yana çok şey değişti. İşler kötüye gitti mesela. İstanbulu terk ettim mesela. He bu arada yine işin bokunu çıkarıp üç üniversiteye birden kaydoldum. Beynim kaçtıkça zorluyorum. Yarım kalan hayatım gibi işlerin de yarım kalmasını istemediğimden….

Belki yalnızlığıma çözüm arıyorumdur. Gripin yalan söylüyor. Yalnızlığın çaresi yok. Ne yaparsam olmuyor. Bu dünyada iyi olmak işe yaramıyor. Yalnızlığın 10 evresi olduğu söylenir. Sanırım 10. evredeyim.

Çoktan kaybedilmişim. Bu evrede kafanızı meşgul etmek için, yalnızlığı hissetmemek için herşeye atlarsınız. Şu an tam olarak böyle. Bir gün hiç bir şeye yetmiyor. Kendimi işe veriyorum, işin içinden çıkamıyorum. Gezeyim diyorum, bir yere varınca tekrar yalnız olduğumu fark ediyorum. Film izliyorum, kimseyle tartışamıyorum.

Çıkarcı arkadaşlıkları yürütemediğimden arkadaşım da yok. Zaten vaktim de yok. Bazen diyorum kendime; “Bırak artık. Vazgeç aramaktan. Sen yalnızsın, yapayalnız. Yalnız öleceksin.” Kabulleniyorum sanırım. Ben yapayalnız biriyim, etrafımda yüzlerce insanla…

Yoksa yalnızlığın çaresi bu mu? Kabullenmek. Bilmiyorum. Bu pek bir şeyi çözmüyor ama başka çarem de yok sanırım. Elimde sadece yalnızlığım kaldığı için belki de tamamen kabullenip onu da kaybetmek istemiyorumdur. Bilmiyorum…

İnsanlar değişmez…(mi?)

Bok gibi bir yılın daha bok gibi bir ilk yazısından merhaba!
İnsanlar değişmez mi? Göreceli bi kavram, karaktere de bağlı. Karakter değişir mi bilmiyorum onu başka bi zaman konuşuruz.

Yaklaşık 30 yıllık tecrübemle, (evet anahtar kelime tecrübe.) insanlar değişir. Değişiyor. Huy değişmez belki, bu da karakteri doğrudan etkiler. Ama dedim ya konumuz bu değil. Her geçen yıl, bir önceki yılı düşünüp “ulan ne salakmışım” demeyen çok fazla yoktur.

Hadi ama kendine karşı dürüst ol en azından. Dedin bunu, yaşadın. Geçen yıldan öteye gidip 5 yıl, 10 yıl geride ne var? Bu koşuşturmaca da düşünme fırsatın oldu mu? Ben zaman zaman düşünürüm istemsizce. Az önce bu “zaman zaman” düşünmelerimi birleştirdim de, ‘ulan ne salakmışım be!’

Neyse, ne diyoduk? Geçmiş. Geçmiş, geçmişte kalıyor mu? Kalıyorsa unutuluyor mu? Ne var geçmişte kaç hata, kaç milyon pişmanlık, kaç bin acı var? Okurken aklına geldi, sol tarafında ince bi sızı oldu dimi? Bi de beni yazarken düşün… Neyse.

Ama değiştim, değiştiğimi hissediyorum. Diyeceğim o ki, istese de istemese de insan hatalarından bir kaç yüz kez yaptıktan sonra ders almaya başlıyor. En azından çoğu insan. Elbet ölene kadar fark edemeyeceğimiz hatalar da olacak. Neyse, insanız sonuçta.

Ama değiştim. Hissediyorum. Fikirlerim değişti, düşüncelerim değişti, hedeflerim değişti. Değişmeyen, değişmeyecek tek şey pişman oldukarımız. Malum zamanda yolculuk bulunmadı. Muhtemelen sadece bir faztezi olarak kalacak. Unut bunu, bilinçaltında “bir gün zamanda yolculuk bulunur, geri dönüp hatalarımı düzeltir, pişmanlıktan kurtulurum.” diyorsan üzgünüm bir fantezi dünyasında yaşıyorsun. Geçen her saniye eşsiz, geri dönülemez, değiştirilemez. Şifreli bir zaman damgası gibi…

Değiştim, değişiyorum. Farkına var. Pişmalıklarından kurtulamazsın, deneme bile. Ama şunu bilerek yaşa: O pişmanlıkların sayesinde bugün böyle tecrübeli ve olgunsun.

Değiştim. Milyonlarca hatamla, yüzbinlerce pişmanlığımla… Ben, benim. Ben insanım.

Ben değiştim. Sende farkına var…

Şarap gibi kadınsın…

“Şarap gibi kadınsın” diye bir deyim vardır. Bu kadının yıllandıkça güzelleştiğini, yaşlanmadığını ifade etmek için kullanılır.

Ama bence asıl şarap kadın gibidir. Şarabı bitmesin diye yavaş içersin, saatlerce bitmez ama bittiğinde ne bir etkisi olur ne içtiğini anlarsın. Bir şişe şarabı tek başına hızlı içersin, muhtemelen çoğu insanı çarpar. Tamam, tamam. En iyi siz içiyorsunuz 10 şişe şarabı 10 dakikada içseniz bi şey yapmaz, aynen.

Ama gel gelelim ki sonuçta yavaş içmeye göre etkisi kat kat fazla olacaktır. Kadını da ürkmesin, bunalmasın diye özen gösterirsin, üstüne titrersin ama sonunda bi bakmışsın bitmiş. Diğer yandan deli gibi seversin, varını-yoğunu koyarsın, otomatikman kıskançlık doğar. Bir süre sonra bakmışsın hızlı içilen içki gibi çarpmış, bitmiş.

“EEE BEN NE ANLADIM BU SİKİŞTEN” diye bir deyim daha vardır. Çoğunuz duymuşsunuzdur. Küfüre uzak olanlar anımsar gibi oldu bile.

Anımsadın mı?

Heh, işte o tam da bu durumu özetliyor.

Sevgilerle…

Bir avuç insan

Hepimiz yüzlerce insan tanıyoruz, ben de dahil, hatta binlerce.

Daha doğrusu öyle olduğunu sanıyoruz. Aslında hiç kimseyi gerçekten tanımıyoruz. ‘Tanıyorum’ dediğim o kadar çok insandan kazık yedim ki… Bu aydınlanmaya böyle ağır bedeller ve tecrübelerle ulaşabildim.

Gerçekten tanıdığımız en fazla bir avuç insandır. İşte tam da bu yüzden, bu bir avuç insan için yaşamaya devam ediyor bi çoğumuz. En çokta ben. O bir avuç insan olmasa hayatıma devam etmeyi düşünmezdim, seçenek olarak bile görmezdim.

Binlerce kişi tanıyın, ama gerçekten tanıdığınızın sadece küçücük bir avuç insan olduğunu unutmayın…

Sevgiler…

Şansımı sikeyim…

Az önce Televizyondan netflix açmış film izliyordum. Normalde direkt televizyonu kapatırdım ama o an sadece netflixten çıktım. Zaten televizyon izleyen biri değilim. Böyle bir ülkede ne izlenebilir ki!.. Neyse…

Bir reklama denk geldim, okul malzemeleriyle alakalı. Önce bir tane, sonra bir tane daha anı geldi aklıma… Çocukluk anısı…

1. yada 2. sınıfta resim dersinde çizdiğim bir resim çok beğenilmişti. Sonra öğretmen panoya asıcaz diye aldı resmi. Sonra ne mi oldu. O resim kayboldu. Bir daha hiç bulunamadı. Öyle güzel ağaçlar, öyle güzel gökyüzü çizmiştim ki… O resim benim bütün umutlarımı aktardığım bi kağıttı belki… O resimle beraber benim hayattaki bütün umutlarım kayboldu…

O günden sonra hayat bana hiç gülmedi, hiç bişey istediğim gibi, planladığım gibi olmadı. O resim belki benim hayatıda başardığım ilk şeydi. Ve kaybettiler… Belki bu olay benim kişiliğimi, özgüvenimi bile etkilemiş olabilir.

Sonra diğer bir anı ise 5. sınıfta derse geç kalmıştım. İngilizce dersiydi. Öğretmen dedi ki: “Bana ingilizce olarak ‘Özür dilerim, geç kaldım’ dersen sana sözlüden 100 vericem” Bende “I’m sorry, i’m late” dedim. Ne dedi sizce? “Tüh ya, keşke 100 demesiydim.” Ve o 100ü hiç vermedi.

BEN BAŞTA KENDİ ŞANSIM OLMAK ÜZERE, EĞİTİM SİSTEMİNİZİ SİKİM! ÖDÜL SİSTEMİNİZİ SİKİM! VEREMEDİĞİNİZ EĞİTİM YÜZÜNDEN HERŞEYİ KENDİ ÖĞRENMEK ZORUNDA KALAN BİRİ OLARAK HEPİNİZİN AMINA KOYİM!…

Sevgiler…

Fotoğrafına baktım.

Bugün aklıma geldin, öyle birden bire… Fotoğrafına baktım, gözlerim karardı… Biraz başım da döndü. Öyle ki ne gözlerim ne de zihnim istemiyor seni… Sadece kalbim…